Önce örgütlendiler.
Kimse gıkını çıkarmadı.
Sonra kendilerine gelir kapısı olarak okullar açtılar.
Üniversiteler kurdular.
Hem çocuklarını bu üniversitelerde okuttular hemde kar ettiler.
Kendilerine göre buralarda okumak, çocuklarını okutmak ayrı bir şerefti.
Allah rızası için başladılar, para ve sözde itibarları tatlı geldi ki vatandaşları küçümsemeye, küçük görmeye başladılar.
Onlar için Amerikaya gitmek Kabeden önemli idi.
Kabe yerine orayı seçtiler.
Sonra savunmalarında salya sümük ağladılar. ,İtirafçı oldular.
Kimler itirafçı olmadı ki?
Beyaz eşyacılar, doktorlar özellikle de avukatlar.
Duruşmalarını basına kapalı olmasını isteyenlerde oldu.
Gizli sırlar anlatacaklarını söylediler.
Mahkemede çocuklar gibi ağladılar. Olmadı, yirmi yıllık arkadaşları hakkın da neler söylemediler neler.
Malum bankanın mudileri idiler.
Dersanelerine öğrencileri alırken bu bankadan para transferi yapılması için zorladılar.
2013 te de yazdım.
Kim para'lel diye.
Malesef sonrasında hepsi cephe aldı.
Başladılar iftira atmaya.
Ankesörlü telefon ihbarı ile soruşturmaya konu olan dünya kadar insan oldu.
Şikayet eden olmadı mı?
Oldu.
Çünkü nasırlarına basıyorduk.
Bu yazıyı niye yazdım.
Malum 15 Temmuz.
Bu işin kırılma noktası.
Bu işe ön ayak olanlar.
Mahkemelerde salya sümük ağlayanlar, 20 yıl zaman gazetesinin abonesi olanlar, bir iki yıl yatıp itirafçı olacağım diye sıraya girenler var ya, işte onların paylaşımlarına bakıyorum; 15 Temmuzda Cumhuriyet meydanında ilk biz vardık diyorlar.
Vay anasını be.
Sahi biz orada ne idik?
Ne zaman meydanda idik?
Onlar meydanda idilerse biz nerede idik anlamadım ben bu işi.
Hakkında ölüm kararı verilen biz değilde onlardı her halde.
Ölüm listesinden bahsediyorum, ölüm.
Bundan önceki il emniyet müdürünü arayıp sorabilirler.
Her devrin adamları.
Adanmışlar ve dadanmışlar arasındaki fark kadar ortadalar.
Ama malesef söyledikleri yalanlar fareli köyün kavalcısı kadar güzel, lafontenden masallar kadar gerçekçi.
Neden mi?
Bu kadar alçaklıklarına rağmen toplumda kabul görüyorlarda onadan.
Bugünlükte bu kadar.
Kalın Sağlıcakla.
Necmettin Çuhadaroğlu