1920 li yıllarda köyde belli başlı üç adet ağaç vardı. Hacı Hilim Hocanın Tut’u, Mavuş’un iğdesi, Hacı Kağanın söğüdü olarak bilinir ve aynı zamanda köyde adres bildirmede, gençlerin buluşma yeri, uğurlama yeri olarak da anılırdı.
1923 yılında Ankara’nın Başkent oluşu sonrasında yeniden imarı için köyden Gurbetçi olarak Ankara’ya inşaat işlerinde çalışmaya ilk gidenler Macar ve Alman ustaların yanında amelelik yapmaya başlamışlar. Daha sonra usta olarak inşaat işlerinde söz sahibi olmuşlar.
1926 yılında köyü çetelerin basıp, köyde bir çok evin soyulduğu söylenir.
1940 yılında tarımsal amaçlı ilk kuyu Mahsenler tarafından Karadaş mevkiine açıldı.
1950 yılında köye ilk kavak dikimine başlanır.
1953 yılında köye ilk su tulumbası yapıldı
1966 yılında köye ilk traktör geldi
1972 yılında Toprak su kooperatifi kuruldu.
1976 yılında köye değirmen kuruldu.
1930 yılında Kıvçak mevkiisine Mevlit Tekin tarafından bağ çubukları dikildi. Üzüm bağından verim alınınca 1934 yılında köyde herkes Kıvçak mevkisine bağ çıbıkları ve meyve ağaçları dikmeye başladı. 1974 yılından sonra köyün yakınındaki tarlalar sulanmaya başlayınca köylü yavaş yavaş kıvçak mevkisini terk etmeye başladı.
Köyde eğitim 1950 yılına kadar Köy camisinde yapılırdı.1950 yılında köye okul yapılınca eğitim öğretim okluda yapılmaya başlandı. Kaynak: Orhan Boz, Her Yönüyle Epçe Köyü 1996
1943 yılı bahar aylarında Ankara'ya inşaat işlerinde çalışmaya giden Epce köyünden 5 arkadaş dönüşte Kış ayı ortasında Ankara’dan otobüs ile Kayseri’ye kadar gelirler. O yıllarda Develiye otobüs bulup gelmek zor o nedenle yaya olarak ellerinde valizleri ile Kayseri’den de Erciyes- Tekir yolu güzergahından Çomaklı Köyü üzerinden kestirme dağ yolundan yaya olarak Epçe Köyüne gitmek isterler.
Çomaklı köyü Pınarbaşı mesire alanı üzerindeki paklalık mevkisinden köylerine gitmek üzereyken tipiye yakalanırlar. Birbirlerinin izini kaybederler. Mustafa Özkan (Karabıyık) ve Ali Ergen(İzmirli) tipi esnasında o bölgede donarak hayatını kaybeder köye ulaşmayı başaran, Ramazan Atmaca, Bayram Çelen, Mustafa Şahan’ın haber vermesi üzerine köylü seferber olur ve arkadaşlarının ancak cansız bedenlerini bulunca kavaklardan sal yapıp sedye şeklinde taşıyarak Çomaklı köyüne getirirler daha sonra Epçe köyüne getirirler.
Mustafa Özkan’dan İSTANBUL’DAKİ GÜNLER
İstanbul’u sorarsan ünlü Galata / Domates on lira boldur salata
Kara hastalanmış, Şakir alata / Ne yaman günlere kaldık hemşerim
Naili sorarsan kahveye gelmez / Üzeyir’in yattığı yeri hiç kimse bilmez
Çat Kadir’in uşakları misafir almaz / Yatak omuzunda gidin hemşerim.
İstimlak yıktı da çamberlitaş’ı / Emir’i sorarsan berduşların başı
Şakali’yi sorarsan betoncu başı / İnşaaat eğitimini görün hemşerim
Bir saat çekiyor Tahtakale yolu / Burcu burcu kokar Beyazıt gülü
Kumanya başkanı ananın ali / Akşamdan hesabı görün hemşerim
Gece gidip sütlüce’de yatılmaz / Kantarımız doğru. Hile katılmaz
Cıvık Hacı’nın Mevlüt kurban satamaz / Yavaştan geriye dönün hemşerim.
Oturdum kahvede destan yazarım / Bazen çalışır bazen gezerim
Fıraktın’lılar çıkmış Gedikpaşaya / Ellerinde simit avare geziyorlar.
Söyle Mehmet Özkan destanın söyle / Aşık Ali kusurumu affeyle
Destanım noksan, noksanımı sen ilave eyle / Aşıklar sınıfına katılmam mı dersin
Nezir Ötegen